Ben Dilenci Değilim!

GÖRÜYORUM Kİ ÇARESİZLİĞİ TATMAMIŞSINIZ HAYATINIZDA!

Bu sözün sahibi artık aramızda değil.

Belki çoğumuza göre sıradan bir sözü tarihe geçirten, çaresiz ama gururlu bir insan: Dilek Özçelik.

Bu söz neden ve niçin söylendi? Olayı kısaca hatırlayalım.

Tekirdağ’ın Saray ilçesinde yaşayan ve Trakya Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Bölümü öğrencisi Dilek Özçelik, 15 Nisan 2013 günü dönemin Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın iki günlük Trakya gezisi kapsamında geldiği Edirne’de kanser ilaçlarının temini için yardım istemişti. Bakan Bayraktar’ın cebine koyduğu parayı “Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda” diyerek parayı geri iade etmiş ve ağlayarak uzaklaşmıştı.

Bir insan düşünün ki ölümcül hastalığın kıskacında ve tedavi için elzem olan ilaçlarını temin edemiyor. Bir umutla devlet büyüğü olarak gördüğü makama elini uzatıyor. Halkı için çalışması gereken, bir ferdinin dahi sıkıntısı olsa tir tir titreyip uykularının kaçması gereken makamdaki kişi, çaresizlikle uzatılmış ele bir avuç para sıkıştırıp geçiyor. Sorunu çözen devlet büyüğü edasıyla nasihatini yapmayı da unutmuyor. “Başka ne yapacağım. Al onu al. Cebinden düşürme. Orada epey para var.”

Görüyor musunuz yaklaşımı ve düşünce tarzını? Sorunları para ile çözmek isteyen tavrı?

Devletin şefkat elinin halkının her zaman başının üstünde olması gerekmez mi? Kendisine gelen halkını durup büyük bir dikkat ve nezaketle dinlemesi gerekmez miydi? Sorunu ile ilgili olarak yapılabilecekleri imkan dahilinde ise çözülmesi için gerekli talimatları vermesi yada yönlendirme yapması gerekmez miydi?

Neden sonra olay basına yansıyınca Dilek’in bulamadığı ilaçlar temin edilmiş, hastaneye yatırılarak tedavi altına alınmıştı. Ama Dilek yaşam mücadelesini kaybetti.

Aslında kaybettiğimiz sadece Dilek’in hayatı değil, insanlığımız ve devlet büyüğü kavramına olan inancımız.

Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda. Bu anlayana, yüzü kızarana, haddini bilene tokat gibi bir söz.

Umulur ki ölümü ile tekrar hatırladığımız bu söz, devlet büyüklerimize devlet büyüğü olmanın ağırlığını ve sorumluluğunu hatırlatır. Yoksa bu dünyadan daha çok Dilek’ler gelir geçer de duyan bilen olur mu?