CEHALETİN PANORAMASI
Katliam bildiğiniz üzere, savunmasız insanların, toplu olarak öldürülmesidir. Tarih boyunca birçok katliamlar yaşanmıştır. Bu katliamların sebebi, yapılacak bir şeylere zemin oluşturmak veya toplumsal huzurun kaçırılarak iç savaş çıkartılmak. Katliamı yapan da katliama uğrayan da, genelde aynı toplumdan insanlarıdır.
Katliamcıları yönlendiren bir üst akıl, bir üst güçtür. Buna saklı seçilmişler de diyebiliriz. Genelde tüm dünyada katliamları aynı grup veya aynı gruba bağlı alt gruplar çıkartıyor. Bunların amacı ne? Burada biraz bunu irdeleyelim…
Yakın Türkiye tarihi boyunca farklı farklı katliamlar yapılmıştır. Bunların hepsinde toplumsal düzeni bozarak belli grupları hedef alınmıştır. Bu çatışmalar bazen Alevi-Sünni bazen sağcı-solcu bazen de Kürt-Türk milliyetçiliği… Hangi başlık adı altında olursa olsun bunların maalesef yaptıranları genelde hep aynı güçlerdir.
Malumunuz üzere savaşlar artık cephe savaşları şeklinde değil; psikolojik savaşlar şeklindedir. Toplumları içten içe bölerek o toplum üzerinde yaptırım gücü elde etmek, şekline dönüşmüştür.
Türkiye’deki katliamları inceleyecek olursak;
-1966’da Muğla Ortaca’da bir katliam meydana getirilmiş, burada Alevi vatandaşlarımızın canına kıyılmıştı.
-Daha sonra 19-26 Aralık’ta 1978’de Maraş katliamı gerçekleştirilmiş; 122 canımıza kıyılmış, 552 evimiz yakılmış, 289 iş yerimiz yağmalanmıştır.
-1978 yılının 17, 20 Nisan’ında Malatya belediye başkanı öldürül(tül)erek (!) yine Alevi-Sünni çatışması çıkartılmış, 8 kişi ölmüş bu 8 kişinin 3’ü çocuktur. 1000’e yakın da iş yeri yağmalanmış. Bu yağmalanan iş yerleri arasında birinci derece yakınlarımın da iş yerleri mevcuttu.
-1980 Mayıs -Temmuz aralığında Çorum katliamı yapılmış, 57 canımıza kıyılmış, 300 kişi yaralanmıştı.
Bu katliamlardan sonra 1980 darbesi yapılmıştır.
Şimdi sesli düşünelim:
Bu katliamlar bu darbenin ön hazırlığı mıydı? Bu darbeleri çıkaranların menfaati neydi? Kardeşliklerin ve iç huzurun bozulmasından kimler nemalandı? Cevap veriyorum: Tabii ki emperyalist güçler!
Takvimler 90’ları gösterirken yine katliamlar kendini göstermeye başlıyor:
-2 Temmuz 1993; Pir Sultan Abdal şenliklerinin yapılacağı meydana Madımak Oteli’nin yanan tutuşan külleri savruluyor! Sivas semalarını yanık insan eti kokuları sarıyor. Bir an için laik bir cumhuriyetle yönetilen Türkiye’de değil de sanki üçüncü dünya ülkelerinden birinde meydana geldiğini düşünüyorum.
Pırıl pırıl 33 yazarımız, şairimiz, müzik ve kültür düşkünü insanımız en küçüğü 12 yaşında olan 33 canımızı burada yobazlarca katledildi. Bunu hiçbir zaman unutmadık ve unutmayacağız.
Mış mışları bahaneleri hiçbir zaman unutmayacağız. Yok kışkırtılmış da ondan yapmışlar da dışarıdaki vatandaşlardan ölen yokmuş da bu sevindiriciymiş de…
Yazıklar olsun!
Diri diri insan yakmanın hiçbir mazereti olamaz. Yüreği yanmış bir anne olan Hasret Gültekin’in annesi diyor ki, ‘’keşke yavrumun adını Hasret koymasaydım da ona Hasret olmasaydım ‘’.
33 anne, 33 eş, en az bu kadar abla kız kardeş yıllardır gözleri yaşlı. Bir de zaman aşımı gerçeği var ki bu hiçbir zaman unutulmayacak. Böyle katliamlarda asla zaman aşımı olmaz ve olmamalıdır!
-Yine takvim 1995’leri gösterirken yine bir provokasyon! yine katliam! bu defa Alevi vatandaşlarımızın gittikleri kahvehaneler taranarak sivil vatandaşların ölümüne sebep olunmuştur. Gazi mahallesindeki vatandaşların bu ölümlere göz yumulduğunu düşünmesi ve ölümlere yeterince engel olunmaması konusunda kaygı ve düşünceleri çatışmaların fitilini ateşlemiştir…Neticede yine 17 ölü.
Şu ana kadar dile getirdiğim bütün katliamlarda hedef kitle genelde Alevi kesim hedef alınmıştır. Alevi- Sünni çatışmasına dönüştürülmüştür. Neden acaba?
Bu ülkenin Alevi vatandaşları demokrasi ve cumhuriyetin vazgeçilmez bekçileridir. Zira cumhuriyet ve demokrasi en çok onlara gereklidir. Çünkü, yüzyıllarca azınlık olarak yaşamış; dağlarda, ormanlarda gizlenerek kapalı toplum şekilde hayatlarını sürdürmüşlerdir. Alevilerin eşit vatandaşlık haklarına kavuşmaları ve şeriatın baskısı altından kurtulmaları ancak laik ve demokratik cumhuriyet rejiminde mümkün olabilmiştir.
2013’de 27 Mayıs’ında yeşilimize ağacımıza dokunulmasın diye yapılan demokratik direniş sonucu Gezi Olayları patlak vermiş, 11 sivil vatandaşımız ölmüştür. Gezi’nin diğer katliamlardan farklıdır. Gezi’de belli iki grubun karşı karşıya getirilmesi söz konusu değildir.
Tamamen sivil vatandaşların hava aldığı, çıkıp gezip dolaştığı parklarına ve ağaçlarına sahip çıkma içgüdüsüyle bir araya geldiği doğal bir oluşumdur.
Yine takvimler 2015 10 Ekim’ini gösterdiğinde pırıl pırıl gençlerin emek barış ve demokrasi mitingi kana bulanmış IŞİD tarafından 103 canımızı yitirmişiz. 500 yaralımız ve bir o kadar da yüreği, ciğeri yanık analar, bacılar, eşler geride bırakmışız.
Yine IŞİD’ in 2015’te Suruç’ta çıkartmış olduğu katliamda da barışçıl amaçlı yapılan eylemi kana bulamış bunun sonucunda 31 ölü 104 Yaralı ve en az bir 30, 40 anne eş ve bacının ablanın yüreğine ölüm acısı düşmüştür. Yürekler yanmış kavrulmuştur.
Evet bahsettiğimiz bu katliamların asıl sebepleri nelerdir? Tekrar katliamlar yaşamamak için birey olarak STK’lar olarak muhalefet olarak iktidar olarak bizlere çok görevler düşmektedir. Bunları biraz irdeleyelim:
Öncelikle anlatmış olduğumuz Alevi-Sünni çatışmasına bağlı katliamlarda görüldüğü üzere belli iki grup hedef alınmıştır. Burada Alevi-Sünni aynı dine bağlı olan iki ayrı inanış kolu karşı karşıya getirilmiştir. Buradaki hassasiyet şudur: Halkının % 99’u Müslüman olan bir ülkede neden Türk milleti olarak dinimizi neden Türkçe okuyamıyoruz? Birinci sebep bu olsa gerek… Eğer biz Kur’an-ı Kerim’i ve dinimizin gereği olan her şeyi Türkçe okumuş olsak o zaman din elden gidiyor dendiğinde, dinin birilerinin söylemesiyle elden gitmeyeceğini bilirdik. Din insanla yaratıcısı arasında hiçbir gücün engel olamayacağı kadar güçlü ve kuvvetli bir duygudur. Böylece ucuz ve tehlikeli provokasyonlara alet olmazlardı. Katliamlarda provoke edilen grupların %70 ‘i genelde cahil kesimdir.
Burada bir kişiyi anmak istiyorum. Hayattaysa Allah selamet versin. Öldüyse mekanı cennet olsun. ilkokul öğretmenim Hasan Yılmaz’ın sözü aklıma geliyor: ‘’Bir ülkeyi silahsız zapt edebilmenin yolu böl parçala ve yut bu stratejiler uygulanırken, önce o ülke halklarını kendine muhtaç et, eğitimsiz bırak, aç bırak sana muhtaç olsun. Ondan sonra istediğin her türlü şeyi bu ülkelerin halklarına yaptırabilirsin. Bir kukla misali istediğin gibi oynayabilir oynatabilirsin. ‘’
Ülkemizde geçmişte yaşanılan katliamlardan ders alıp benzer katliamların yaşanmaması için, Öncelikle eğitimin Çağdaş laik eğitim düzeyine getirilmesi gerekir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi; Çalışmayan, üretmeyen ülkeler yok olmaya mahkumdur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve Türk milletinin kanlarıyla sulanarak kazanılmış, kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet payidar olması için, okuyacağız. Okuyacağız. Okuyacağız(!) Kur’an-ı Kerim’in de ilk emri oku değil midir? Türkiye şeyhler ve dervişler ülkesi olamaz! Dini gerçekleri de okuyarak kendimiz öğreneceğiz. Merdiven altı Kur’an kurslarından dinimizi öğrenmeyeceğiz. Annelerin bacıların eşlerin yüreğinde yanan acıların küllenmesi sönmesi için, var gücümüzle, öncelikle cehaletle savaşmak zorundayız. Bunun için tam bağımsız Türkiye diyorum. Türk’ün Türk’ten başka dostu olamaz.
Sivas katliamının 31. yıl dönümünde katliamı kınıyor katliamda katledilmiş olan 33 aydın yazar ve şairimizi ruhları şad olsun ışıklar yoldaşı olsun diyorum.
Bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi
Kardeşçesine yaşamak.
Suna Ülger
Emekçi Kadınlar Derneği Başkanı
https://www.okurmedya.com/yazar/suna-ulger/cehaletin-panoramasi-170-kose-yazisi