CENAZE-İ MÜTEHARRİK: KAYBEDENLERİN HİKAYESİ
“İyiler ve dürüstler seyirci kalmayı tercih ettikleri sürece, piyes kötüler ve şarlatanlarca oynanır. Tarih de oyunu oynayanları ve oynatanları yazar seyredenleri değil.” Bernard de Mandevılle
Serlevha yaptığımız bu söz içinde ne hakikatler barındırmaktadır.
İnsanlar içindeki ruh ve dinamizm ile tarihteki yerlerini alırlar. Bir kısım insanlar tarihin altın sayfalarında abide şahsiyetler olarak yer alırken, bir kısım kem talihli insanlar ise duyarsız ve ruhsuzlukları ile gelecek nesillerin yüzlerine tükürecekleri bednam insanlar olarak tarihteki yerlerini alacaklardır.
Bu noktada iki denizin birbirine karışmasını engelleyen ince bir çizgi bulunmaktadır. Bu çizgi duyarlılık, sorumluluk ve kendini aşma çizgisidir. Kendisine ve topluma karşı duyarlı ve sorumlu olamamış, kendini aşamamış sözde şahsiyetlerin ne kendilerine ne başkalarına verebilecekleri hiçbir şey yoktur.
Veremezler çünkü verebilecekleri hiçbir şey yoktur. Sadece ve sadece kendilerini ve kendilerine ümit bağlayanları kandırmış olurlar.
Günümüz meselelerin çözümsüzlüğünde de bu tür varlıkların çoğunlukta bulunması ve hassasiyet gösteren kişilerin bir avuç insandan ileri gitmemesinden kaynaklanmaktadır.
Anlatsan da anlamaz ki?
Söylesen de işitmez ki?
Gel desende gelmez ki?
Ne demek gerekir ki bilmem. Şairin dediği gibi demek lazım belki de;
Ağlarım ağlatamam, söylerim dinleyemem, dili bağlı kalbimim bundan pek bizarım.
Desem ki gel, her şeyin yıkıldığı, herkesin duyarsızlık ve samimiyetsizlik gösterdiği böyle yıkık ve dökük bir dönemde “haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan” olmayalım, “emanete sahip çıkalım” diye haykırsam kaç civanmert çıkar ki?
Zor hem de çok zor. Benliği, tembelliği, tenperverliği aşıp gelmek zor. Gelip de sabit kadem kalabilmek daha zor.
İşin en acı tarafı da; gelip, görüp, tadıp, idrak edip bu iş bitmiyor diye vazgeçen kişilerin halidir. Kazanma kuşağında kaybedenler. Yazık ki çok yazık. İnsanın yaşarken mezara girmesi gibidir bu. Akmayan suların kokması gibi, duyarsızlık ve sorumsuzluk insanı Cenaze-i Müteharrik (Canlı Cenaze) haline getirir. İnsan ruhen ölür de öldüğünün farkına varmaz.
Sözümüz bu yürüyen canlı cenazeleredir. Sözü şairlere bırakalım onlar söylesin.
Sıkılsın’ın şairi Necip Fazıl Kısakürek’in dizeleriyle;
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!