Ocu Bucu

Ocu Bucu

Bir yazarı mutlu eden nedir? Tabi ki okunuyor olmak. Bunu da anlat diyen okuyuculardan gelen mesajlar, yorumlar.

Tüm okuyucularıma gönderdikleri geri bildirimler, yorumları, gösterdikleri ilgi nedeniyle çok çok teşekkür ediyorum.

Bugün bir okuyucumun göndermiş olduğu gözlemlerini sizler için derleyip aktarmaya çalışacağım.

‘’Ben hiçbir siyasi kimliği olmayan meslek sahibi sade bir vatandaşım. Amacım mesleğim ölçüsünde ülkemin kalkınmasına hizmet etmektir. Mesleğim gereği çeşitli bölgelerde ikamet etmekte olan gezen bir kişiyim. Bazen x partisine ait bir belediyenin sosyal tesisinde bir çay içiyorum, yürüyüş yapıyorum. Yeri geliyor ülkenin farklı bir şehrinde ya da kasabasında bulunuyor oradaki belediyeye ait bir kütüphanede bir kitap okuyor. Boş zamanlarımı yararlı şeyler yaparak değerlendirmeye çalışıyorum. Bu süre zarfında gözlemlediğim şudur ki; her parti kendi sempatizanlarından oluşan kadroları yerel yönetimlerde, belediye sosyal tesislerinde işe almış gözüküyor. Ülke dışardan bakıldığında her ne kadar bir bütün olarak görülse de ülkede iki hakim görüş olduğu biz siyaset ile ilgilenmeyen sade vatandaşlar tarafından da görülüyor, hissediliyor…’’

Okuyucum özetle sizlere şunu söylemeye çalışıyor bana: Ben ocu bucu değilim. Ama belediyeler ocu ve bucu olarak ayrılmış durumda. Bir grup belediyeye gittiğinizde aldığınız hizmet sizin başınıza çalınıyor. Bu paraya bu hizmeti aldığına dua et. Zaten yeterince makul fiyatlara hizmet alıyorsun ne konuşuyorsun şeklinde fevri ve kötücül bir dil ve beden dili kullanırken; diğer grup belediyeye gittiğinizde 5 yıldızlı otel muamelesi görüyorsunuz. Bir şikayet, dilek, istek öneride bulunursanız anlayışla karşılayarak tabi ki siz vatandaş olarak bizleri var ediyorsunuz. Biz size hizmet için buradayız şeklinde bir tutum içindeler. Biz siyasetin içinde olmayan vatandaş bile buna maruz kalıyorsak bizim çocuklarımız, gençlerimiz, emeklilerimiz, memurlarımız ne yapacağız. Ben son zamanlarda kara kara bunları düşünüyorum. Size yazarak bunları iletmek istedim diyor.

Konuyu okuyucum ve bu konuda problem yaşamış ya da yaşamakta olan vatandaşlarımız için araştırdım. Öğrendiğim bilgilere göre, evet belediyeler kendi sempatizanlarını işe alma eğilimlerindeler. Fakat muhalefet partileri toplumdaki bu görüşü kırmaya çalışıyor. Örnek olarak yerel seçimlerde el değiştiren birçok belediyenin bir önceki siyasi görüşe ait işe alınmış elemanlarını işten çıkarmadığını öğrendim. Hatta ocu partisinin yerine gelen bucu partisinin belediye başkanları bu nedenle sıkışmış durumda bir önceki dönemde amca, yeğen, dayı, kuzen ihtiyaç fazlası doldurulmuş kadrolar sırf bu sebeple azaltılamıyor. Bu da sigorta primlerini ödeyemeyen belediyeler listesine her geçen gün bir yenisinin eklenmesine sebep oluyor. Borç yükü altında ezilen belediye başkanları da haciz gibi Demokles’in kılıcı ile sınanıyor.

Ayrıca dinin devlet yönetiminde başat bir rol oynaması çocuklarımız gibi henüz dünyayı algılamaktan aciz, soyut kavramları anlamlandıramayan körpe beyinlerin pozitif bilimlerden uzaklaşılan eğitim sisteminin içinde kaybolup gitmesine artık daha fazla tahammül edemediğimizi de ben eklemiş olayım. Dini kullanmaktan çekinmeyen ve bunu siyaset malzemesi yapanlar artık halkın gözünde ucuz siyaset yapanlar olarak tanılandırılmaktadır. Halkın dini referans veren laiklikten uzaklaşan siyasetçilere karnı çoktan doymuştur. Yeni nesil seçmen bu ucuz siyasi atraksiyonları yemiyor.

Bir başka okuyucum ise ‘’Derin Mevzu’’ adlı yazıma atıfta bulunarak köyde yaşamadıkları halde kız çocuğunu büyümüş ve kendi başına dışarı çıkabilecek bir yaşa gelmiş olmasına rağmen tek başına dışarı gönderemediğinden, gönderdiğinde paranoya benzeri duygular içerisinde gelene kadar stres ve anksiyete sınırlarında gidip geldiğinden bahsediyor. Bu durumu da okuyucuların sesi olarak duyurmuş olayım.

Hepimiz kocaman bir tımarhanenin içinde serbest dolaşan deliler gibi olduk. Bir tek deli gömleğimiz ve sakinleştirici iğnemiz eksik sanki. Bu arada ülkemizde en çok eczanelerden alınan ilacın yatıştırıcı hafif psikolojik ilaçlar olduğunu hatırlatmaktan da büyük üzüntü duyuyorum (!)

Ülkece üzüntü duyduğumuz o kadar çok şey var ki…

Burada dile getirilenler buzdağının görünen yüzünün küçük bir parçası. Bunun bir de buzdağının altında dondurulmuş, çok daha vahim, görünmeyen, bilinmeyen, bilinmesi dahi istenmeyen birçok yüzü daha var.

Berna Deveci

BFDK Üyesi

https://www.okurmedya.com/yazar/berna-deveci/ocu-bucu-224-kose-yazisi