Yazar: İzzet Doğan
Senegalliler için “Talatay Nder” yani “kara salı” anılarına yazılan tüm zamanların en trajik günüdür. Nder köyünün kadınlarının tutsak olmamak için toplu halde kendilerini feda ettikleri gündür.
BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bugünün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığıyla bilinen Mirabal Kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo’nun: “Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler” şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra vahşice öldürüldüler.
25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü ve İranlı Mahsa Amani anısına şimdi Senegalli bir hukukçu kadından dinlediğim bir öyküyü anlatmaya çalışacağım:
Senegalliler için “Talatay Nder” yani “kara salı” anılarına yazılan tüm zamanların en trajik günüdür. Bu kara salı Walo’da (Walo imparatorluğun başkentidir.) Nder köyünün kadınlarının tutsak olmamak için toplu halde kendilerini feda ettikleri gündür. Tüyler ürpertici bu trajik olaylar 1819 yılının Kasım ayında bir salı günü yaşandığında Senegal’de Walo İmparatoru Amar Mbodj hüküm sürmekteydi. O zamanlar Fransız sömürgesi olan Senegal’in başkenti olan Walo; Senegal’in çok önemli bir bölgesiydi ve tarım açısından da en verimli en bereketli yöresiydi. Bu bölgeye bağlı olan Nder Köyünde insanlar bolluk ve mutluluk ve barış içinde yaşarlardı.
Kara salı gününde Nder köyü kadınları her zamanki gibi gündelik işleriyle uğraşırken, çocukları da birbirleriyle tarlada oynuyorlardı. Köyün erkeklerinin ise bir kısmı avlanmaya çıkmış, bir kısmı da hasta büyüklerini tedavi için Saint-Louis kentine götürmüşlerdi. O gün köyde kadın ve çocukların dışında birkaç yaşlıdan başka erkek yoktu.
BİR KADIN ÇIĞLIĞI
Birdenbire günün alışılmış suskunluğu bir kadın çığlığıyla bozuldu. Bir kadın çığlık çığlığa; “kaçın kaçın başlarında şefleri Amar Ould Mokhtar olan bir ordu köyümüze doğru geliyorlar, nehri geçtiler tüm kadınları kaçıracaklar” diye bağırıyordu. Köyün tüm kadınları aynı anda çığlık atmaya, bağırmaya ve koşmaya başlamışlardı. Çünkü başlarına gelecekleri biliyorlardı.
Eskiden beri Maures’ler (komşu Moritanyalılar) fırsat buldukça komşu köylere, o köydeki erkekler köyde yokken, özellikle avlanmaya çıktıklarında saldırıyor ve köydeki kadınları, küçük kızları kaçırıp kuzey Afrika’nın en zengin ailelerine köle olarak satıyorlardı. Daha önce birçok kadın, anne, kız kardeş ve çocuk bu şekilde kaçırılmışlardı ve tutsak edilmişlerdi. Bu nedenle çığlığı duyan kadınlar başlarına gelecekleri bildikleri için hemen bir karar aldılar. Bütün çocukları tarlalara saklayacaklardı. Başlarına bir yetişkin verdiler ve çocukları saklanmaları için gönderdiler.
SAVAŞAN KADINLAR
Sonra köyün tüm kadınları çadırlara girip kocalarının–erkek kardeşlerinin giysilerini giydiler. Köyde silaha benzer ne varsa kuşandılar. Onlar şimdi günün Amazonlarıydılar. Yüreklerindeki büyük cesaret onlara öyle bir güç verdi ki o gün orada 300 Maures Askerinin canını aldılar. Ancak Nder Köyü kadınları da çok kayıp vermişlerdi. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Sonuçta Maures’ ler bu kayıp karşısında geri çekilmek zorunda kaldılar. Önce kaybetmenin verdiği utançla geri çekilmeyi kabul eden Maures’lerin şefi Amar Ould Mokhtar savaşanların kadın olduğunu ve onların da çok kayıp verdiğini anlayınca, ikinci bir çatışmayı kazanabileceklerini düşünür ve bunun için biraz kuvvet toplayıp tekrar hücum etmeye karar verir. Bu şekilde kadınları sağ yakalayıp satabilecektir.
EY KADINLAR KENDİNİZİ YAKMAYA HAZIRLANIN
Walo kadınları yorulmuş, güçlerini yitirmişlerdir ve güçlerini yenileyen erkeklere ikinci bir saldırıya karşı koyamayacaklarını bilmektedirler. Köyün erkeklerine haber gönderseler onların dönüşünü beklemeye zamanları yoktur. Bütün ümitleri yok olmuştur. O anda bir ses yükselir. O ses Mbarka Dia’nın, yani Walo Kabilesi Kraliçesinin sesidir. O köyde onun sözlerine önem vermeyen hiç kimse yoktur. Mbarka Dia derki:
“Ey kadınlar elbiselerinizi giyin, başörtülerinizi takın, ölmeye hazırlanalım. Ey NDER kadınları erkeklerimiz uzakta, çok şükür çocuklarımız güvende, biz artık boyun eğmeyeceğiz artık bizi kaçırıp satamayacaklar. Mademki kendimizi koruyamadık teslim de olmayacağız. Köle olarak yaşamayacağımız ama özgür olarak öleceğiz. Şimdi köyün en büyük çadırına toplanın. Odun, çalı-çırpı yanabilecek ne bulursanız oraya yığın, bizi diri diri ele geçiremeyecekler…”
O anda köyün tüm kadınları, büyük bir çadıra doluşurlar ve hep bir ağızdan şarkılar, ninniler söyleyerek çadırı ateşe verirler.
ÖZGÜR KADINLAR OLARAK ÖLÜM
Kraliçe derki: “Ey kadınlar bundan sonra NDER köyü kadınları Walo’lara boyun eğmemiş, başları dik ve hür olan kadınlar olarak anılacaklardır. Çocuklarımız, torunlarımız bizleri hep böyle anımsayacaklar ve biz onlara örnek olacağız. Kimse bize köle olarak öldü diyemeyecek”.
Yanan çadırdan yavaş yavaş dumanlar yükselmeye başlar. Şarkılar susar ve büyük bir gürültü içinde çadır çöker. Kadınlar yanarak ölmüştür artık. Ancak bir tanesi son anda ağır yaralı olarak kurtulur ve saldırganlar tarafından fark edilmez. O sağ kalan kadın bu yaşananları daha sonra herkese aktarır. Der ki:
“Çadırın çöktüğü anda gökyüzü birdenbire karardı, sanki oradaki acıları anlar gibi bir yağmur yağdı, gözyaşlarını gizlemek için…” O günden beri Nder Köyü’nde her Kasım ayının ilk Salı’sı ölen kahraman kadınların anısına evlere kapanılır, yemek yenmez, çalışılmaz ve o kadınların ruhuna dua okunur.
* Emekli İstanbul Hâkimi