Sessizliğin Dayanılmaz Hafifliği

SESSİZLİĞİN DAYANILMAZ HAFİFLİĞİ

Uyanmak isteyenlere ithaf olunur.

“Hırsızlara, soysuzlara müsamaha göstermek, doğrulara ve mazlumlara zulümdür” (Hz Mevlana)

“Karanlığa küfredeceğine bir mum yak!” (Konfüçyus)

Birbiri peşi sıra sıraladığımız bu sözler neyi anlatır? Bu sözleri söyleyenler kime ne mesaj verir?  Neden bu sözleri söyleme gereği hissederler?

Yazımıza dibace yaptığımız bu altın sözlerin bize bakan yönü nedir?  Anlayana, anlamak isteyene, anlamaya gayret edene dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışalım. Ama önce bir hikayecik okuyalım.

“Bir zamanlar öküz sürülerinin yaşadığı bir otlağa aslanlar saldırır ve öküzleri rahat bırakmazlarmış. Öküzler de bir araya toplanır boynuz darbeleri ile aslanlara karşı hep birlikte kendilerini savunup kovalarlarmış.

Aslanlar bunlarla başa çıkamayacaklarını anlayınca otlağı terk etmeye karar vermişler. Ancak sürünün en çelimsiz, kurnaz mı kurnaz bir ferdi olan topal aslan “hayır” demiş “hiçbir yere gitmiyoruz. Ben hallederim bu işi.”

Hikaye bu ya Topal Aslan elinde beyaz bayrak gitmiş öküzlerin yanına; “saygıdeğer öküz efendiler” diye lafa başlamış. “Bugün buraya sizlere defalarca saldırdığımız için özür dilemeye geldik. Ama niye saldırdık biliyor musunuz? Hep o sizin aranızdaki Sarı Öküz yüzünden biz onu gördükçe sinirlerimiz bozuluyor ve size saldırıyoruz verin onu bize, sizinle barış içinde yaşayalım.”

Hepsi de sıcak bakmışlar bu teklife. Bir tek Yaşlı Öküz “olmaz” demiş ama kimseye dinletememiş sözünü, sürünün selameti için bir öküzün lafı mı olur düşüncesi ile zavallı sarı öküz aslanlara teslim edilmiş. Bir müddet aslanlar sürüye saldırmamış. Ama aslan milleti bu hele de öküz etinin tadını aldıktan sonra ne kadar sabrederler. Tekrar sürünün yanına gitmişler “bizim bir problemimiz daha var” demişler “şu sizin uzun kuyruklu öküzü de verin beraber huzur içerisinde yaşayalım.” Yaşlı öküz tekrar karşı çıkmışsa da yine sözünü dinletememiş.

Aslanlar her defasında çeşitli bahanelerle bu isteklerini yinelemiş ve yedikleri öküz etleri ile her geçen gün güçlenmişler. Öküzler ise günden güne zayıflayıp kendilerini savunamaz konuma düşmüşler. Aslanlar iyice küstahlaşarak sebep bile söyleme gereği duymadan verin bize şu öküzü, verin bu öküzü yoksa karışmayız tehditleri ile istediklerini alıyorlarmış. Tabi öküzlerin hayır diyecek güçleri kalmamış aralarında toplanıp “Ne oldu bize? Ne zaman kaybettik aslanlara karşı biz bu savaşı? Oysa ne kadar da güçlüydük” diye sızlanmışlar.

Yaşlı öküz cevap vermiş “biz sarı öküzü aslanlara verdiğimiz gün kaybettik bu savaşı. Zira birlikte hareket ederek onları her defasında kovalıyorduk. Birliğimizi bozup arkadaşlarımızı teker teker onlara teslim ettik onlar da  yediler ve sıra bize geldi tabi aslanlara karşı kendimizi savunma gücümüz de kalmadı.”

Bu hikaye burada bitiyor bitmesine de çevremize ve olup bitenlere bakınca başka başka hikayelerin sürüp gittiğini gösteriyor.

Bugün insanımızın kanını bir sülük gibi emdikçe emen, yine doymayan bir zihniyet var. Öyle bir zihniyet ki insanımızı yenilmesi gereken bir öküz sürüsü gibi gören, her fırsatta şunu da ver bunu da ver diyen, doymak bilmeyen ve daha daha diye çığlık atan zihniyet. Onu da isterim bunu da isterim diyen zihniyet. Sorun bakalım niye vereyim diye? Cevabı basit. Sorma ver ben öyle istiyorum da ondan. Bu meranın kralı, aslanı benim diyen zihniyet. Kim bunlar tanıdınız değil mi? Bankalar.

Yıllar önce 1 TL ile başlayan kredi kartı aidatını aldıkları zaman bizim sarı öküz de gitmiş oldu. Zamanında kimse bunlara dur demediği için yada miktarı çok küçük gördüğümüzden midir bilinmez 1 TL den ne olacak düşüncesiyle ses çıkarmadık. Ses çıkarılmadıkça da ensemizdeki tokatın şiddeti arttıkça arttı.

Sessizliğin dayanılmaz hafifliğini yaşamaya devam ettikçe neler neler üretmediler ki? Hesap işletim ücretleri, işlemsizlik ücreti, erken taksit tahsilatı vs vs. Sessizliğimiz sürdüğü müddetçe de daha neler nelerle karşılaşacağız yaşayıp göreceğiz.

Bu soygun düzenine karşı derin sessizliği sürdürenler, altın sözdeki hırsızlara, soysuzlara müsamaha gösterdiklerini ve böylece de doğrulara, mazlumlara zulüm ettiklerini de iyi bilmelidirler.

Anlaşılıyor ki bu zalim aslanlar sürüsünün yaşadığı ormanın bir sahibi yok. Olsaydı bu zalim aslanlar sürüsü bu kadar pervasız olabilir miydi? Hiç mümkün mü?

Anlaşılıyor ki iş yine başa yani bizlere düşüyor, kimseler olmasa bile. Sessizliğin dayanılmaz hafifliğini yaşayan çok ama çok büyük kitleye şunu hatırlatmak istiyorum.

“Uyanık bir tek adam, uyayan bir toplumdan daha kuvvetlidir.”