Tüketerek Tükeniyoruz

TÜKETEREK TÜKENİYORUZ

Son yıllarda üretimin inanılmaz boyutlara ulaşması ve binlerce yeni ürünün piyasaya sürülmesi ile birlikte, gittikçe artan bir tüketim çılgınlığı ve doyumsuzluk yaşanıyor.

Giysi dolapları etiketleri dahi çıkarılmamış giysilerle, buzdolapları alınıp unutulan tarihi geçmiş besinlerle, evler tıkış tıkış eşyalarla dolu…

Karmakarış bir yaşamın içindeyiz. “Şu kariyeri yapmalıyım, bir ev daha alayım, arabamın, telefonumun, bilgisayarımın markasını değiştireyim, çocuğum şu okulda okumalı, şu kurslara gitmeli…” gibi isteklerle koşturmaca içindeyiz ve sürekli bir şeyleri değiştirip bir şeyler alıyoruz…

Değiştirip alıyoruz, değiştirip alıyoruz… Pek çok beklenti ve pek çok hayali, odak noktamız yaparak yatıp kalkıyoruz. Hep daha fazlasını istiyoruz.

Başkalarının yaşam tarzlarına imrenip onların sahip olduğu maddesel ne varsa sahip olarak onların mutluluklarını istiyoruz. Belirlediğimiz hedeflere ulaşmaya çalışırken, zaten sahip olduğumuz güzellikleri görmüyoruz. Özümüzde var olan gerçeklerle yüzleşmekten kaçıyoruz. Sürekli arayış içerisinde olma ve elindekiyle yetinmeme neticesinde; hayattan tam olarak ne beklediğinin farkında olamayan yorgun, kendisini yetersiz ve mutsuz hisseden insanlar oluyoruz ve bu durum gün geçtikçe artıyor.

Etrafınıza sakin olarak şöyle bir göz gezdirin veya kendinize dışarıdan bakın. Sürekli şikâyet hâlinde olan, öfkeyle dolaşıp patlayacak sebep arayan, sabırsız, öz güveni eksik, empati ve hoşgörüden uzak, hiçbir şeyden memnun olmayan kişilerin, toplumda var olan güzellikleri de, insani değerleri de nasıl yok ettiklerini gözlemleyebilirsiniz.

Tüketim, sadece maddesel olanları değil, yaşantımızın tüketilmesi alanında bizi esir alıyor. Günümüz toplumunda giderek yoğunlaşan koşturmacalar kişilerin kendi içlerine çekilmesine, çevresine karşı ilgisini kaybetmesine ve başarısızlık duygularını yoğun olarak yaşamasına ve çoğu zaman da “Ben  tükendim, bittim” diyerek isyanına  sebep olabiliyor.

Maalesef mana maddede arandığı sürece, maddeye ulaşmadaki yorgunluk, doyumsuzluk ve mutsuzluk ortaya çıkıyor. Maneviyat ve paylaşma hayatımızın kaybolan öğeleri ne yazık ki…

İnsan, her daim kendini mutsuz edebilecek potansiyele sahiptir. Etrafında var olanların, kendisine verilenlerin birer nimet ve lütuf olduğunu anlamadığı sürece yaşamdan zevk almadan yaşar… Ancak ne zaman ki nimetlerin farkına vararak anda olabilmeyi seçer, o zaman şükretmeye başlar. Şükreden insan ise her durumda mutlu olmayı ve mutlu etmeyi başarabilendir.

Sahip olduklarının değerini bilemeyenler, çevresindekileri de olumsuz etkilerler. Şükredecek çok şeyleri olduğunu, kaybettiklerinden sonra anlayabilirler ve o zaman da çoğu kez iş işten geçmiş olur.

Şükretmek, sahip olduklarınıza anlam yükleyerek zenginliğinizi fark etmektir. Sahip olma dürtüsüne, bu tatmin olmaz arayışlara dur diyebilmektir.

Hayattan çok şey beklemektense, siz ona bir şeyler katmaya çalışın. Hayata verdiklerinizin size geri döneceğini ve yaşamınıza anlam katacağını daima hatırlayın.

Rukiye ORHAN

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*