Ülkem için buradayım, üşümeye hakkım yok

Bir hükümdar, bir kış akşamında kılık değiştirmiş ve dalmış dersaadetin alacakaranlık sokaklarına.

Yürürken en stratejik burçta, en sert rüzgâra karşı nöbet tutan asker ilişmiş gözüne. Yanına tırmanmış. Çakı gibi bir asker; incecik okçu yeleğiyle, soğukta bronzdan bir heykel gibiymiş. Çok etkilenmiş hükümdar ve sormuş: ‘Üşümüyor musun bu kıyafetle?’

‘Hayır’ demiş asker ve eklemiş ‘Ülkem için buradayım, üşümeye hakkım yok…

Aldığı yanıt hükümdarı öyle memnun etmiş ki o soylu askeri sevindirmek istemiş. Başındaki örtüyü açmış, yüzünü göstermiş. Asker saygıyla diz çökmüş…

‘Ayağa kalk’ demiş yaşlı hükümdar. ‘Ayağa kalk ve dile benden ne dilersen…’

Asker doğrulmuş, ‘Sadece sağlığınızı dilerim yüce hükümdarım’ demiş.

Hükümdar ‘Sağol ama yine de ben bir şey yapmak isterim. Kabul edersen yarın sana yünden örülmüş, seni hiç üşütmeyecek bir yelek göndereceğim’ diye okşamış askerin omzunu.

Ve oradan ayrılmış…

Ertesi gün öyle çok işle uğraşmak zorunda kalmış ki hükümdar, soylu askerine verdiği sözü unutmuş.

İki gün sonra da muhafızlar sabah denetlemesinde hükümdarın yün yelek sözü verdiği o soylu askeri nöbet yerinde soğuktan donmuş olarak bulmuşlar. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu kağıtta bir not varmış:

‘Hükümdarım, ben soğuğa alışkındım; ama sizin beni sıcak tutacak elbise vaadiniz direncimi kırdı, ölüm sebebim oldu…

La Edri