Utanç
Bir grup sinemacı usta yönetmen Bergman‘la derin bir sohbete dalarlar.
Bir ara, Bergman’a dünyayı ne kurtaracak?, diye sorarlar.
Bergman, susar, susar ve şu sarsıcı cevabı verir: “Utanç kurtaracak dünyayı, Utanç!”
Ne kadar yerinde ve güzel bir tespit.
Dünyada olup bitenlere, yaşananlara bakıp da utanmayan insan var mıdır ki? Varsa da bu varlığa insan denir mi?
Dünya üzerinde huzurlu ve kavgalı olmayan yer yok denecek kadar az. İnsanlık bunalımda ve ülkeler kavga halinde. Toplumların ekonomik durumları arasındaki makas her geçen gün açılıyor. Aynı durum ülkemizde de geçerli. Zengin her geçen gün daha çok zenginleşirken, fakir daha da fakirleşmekte. Dünyanın bir kısmının sıkıntısı obezite iken diğer bir kısmı ise açlıktan ölüyor.
Kanlar, işgaller, soykırım, şiddet ve tecavüzler bitmiyor. Dünya sanki hızla sonuna doğru koşuyor.
Hakkın değil gücün hakim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Haklı haklı değil, güçlü haklı. Hak sahibine değil güçlüye veriliyor. Dünyaya nizamı güçler ve güç odakları veriyor. Süper güçler hiçbir devirde olmadığı kadar aktifler ve dünyayı şekillendiriyorlar. Artık ülkelerin geleceği bir başka ülkenin elinde. İktidarlar devriliyor yerine yenileri getiriliyor.
Hiçbir ülke de demiyor ki, “ne oluyoruz? Dünyaya adaletin hakim olması gerekir, bu gidiş gidiş değil. Güçlünün yanında değil haklının yanında yer alalım. İnsanca yaşayalım, kardeşçe bölüşelim, zalimin değil mazlumun yanında yer alalım.” Demiyorlar demeyecekler de. Oyunu kuranlar güç dengelerine göre kuruyorlar. Bu düzende vicdana ve utanmaya yer yok. Bu devler savaşı. Arada kalan ezilmeye mahkum.
İnsanlık ve vicdan mı? O çoktan rafa kaldırıldı. O yüzden dünyanın her yerinden utanç manzaraları her gün gelmekte. Utanmayı bilmeyen bir dünyanın yaptığından utanmasını beklemek de saflık olur.
O yüzden bireysel, toplumsal ve ülkesel olarak utanma ve vicdan duygusuna sahip olduğumuzda insanlık adına ümitli olabiliriz. Yoksa biz daha çok utanç yaşamamız gereken olayları görürüz de yüzümüz kızarır mı bilemem.