Türkiye’mizin İkinci Yüzyılında DAHA İYİ YARGI

Herhangi bir problemi çözmek için öncelikle o işin ehline müracaat etmek gerekir. Çünkü işin ehli, o probleme doğru yerden bakar ve gereğini yapar. Bazı problemler basit ve sıradandır; bazıları da bir paket halindedir. Onun çözümü de titiz bir seri çalışmayı, planlı ve sıralı bir yapılanmayı gerektirir. Nasıl ki bir hastayı iyileştirmek için öncelikle yeterli tetkik yapmak, sonra bulguları iyi analiz edip doğru teşhis koymak, daha sonra da sebep ve sonuç ilişkilerinden gerekli çıkarımları yapıp isabetli bir tedavi süreci uygulamak gerekliyse, yasa yapmak, anayasa yapmak için de benzer titizlik gösterilmelidir.

Menfaat ve zarar görme boyutuyla bir olaya baktığımız zaman hassasiyetimiz azdan çoğa doğru daha da artmalıdır. Devletlerin koyduğu ve uyguladığı her bir yasa; muhataplık durumuna göre tüm bir topluluğun derdinin teşhisi ve tedavisi gibidir. Onlarda yapılacak hataların etki çarpanı olumlu veya olumsuz olarak çok büyüktür. Eksik yapılmış, kusurlu bir yasa, birliği parçalayıcı, huzuru bozucu, gücü zayıflatıcı bir etki yaparken; eksiksiz yapılmış ve iyi uygulanan bir yasa da birliği güçlendiren, huzuru sağlayan ve gücü artıran bir sosyal yansımaya sebep olacaktır.

Her yer ve şartta her çeşit insan ve toplum varlığı tarihi bir vakıadır. Toplulukların oluşmasıyla birlikte kişilerin ilişkilerini düzenlemek amacıyla hukuk da ortaya çıkmıştır.  Tarihte güçlü ülkelere baktığımızda yargının ve buna bağlı olarak hukuk ve adaletin etkisini hemen görebiliriz. Yargı; en yetkili, en güçlü yöneticiyi bile hatadan caydıran veya hata yaparsa cezalandıran, bunun yanı sıra en zayıf yönetileni de haklı ise muhatabı karşısında güçlü kılan ve mağdur etmeyen bir mekanizmadır.

Yargı; devlet sisteminin temeli, onların tarihte kısa ya da uzun var oluşlarının en büyük dayanağıdır. Yargının mümkün olduğu kadar objektif olması, kişi ve kişilik haklarını insani değerlere dayandırarak koruması, hayvan ve çevre için de yine bu anlayışını mümkün olduğu kadar evrensel değerlere yaklaştırması hatta örtüştürmesi gerekir. Bu anlayışın devamı olarak yargı; inanç özgürlüğü, canlıların neslini devam ettirme emniyeti, can ve mal güvenliği gibi alanlarda da güven ortamı ve eşitlik sağlamalıdır.

İnsanın en az müdahil olduğu ya da yönetenden en az etkilenen sistemler sağlam sistemlerdir. Mirasından-ticaretine; ulusal hukukundan-uluslararası hukukuna; eğitimden-sağlığına; barışından-savaşına; yani cezasından-mükâfatına kadar her konuda iyi yazılmış ve iyi uygulanan bir anayasa ve yargı sistemi herkesin özlemidir. Herkes için gereklidir ve güvencedir.

Ayrımcı, dışlayıcı, ötekileştirici, aşağılayıcı, üstünleyici veya kayırıcı ne kadar anlayış varsa bunların inciticiliğinden uzak, derin bir sevgi ve saygı felsefesine dayanan, insan merkezli hukuk ve adaleti esas alan bir anayasaya, bir yargıya kim hayır diyebilir.

Püf nokta ise; bunları yapacak kişi ve kurumların insanı, toplumu, devleti, milleti ve dünyayı tanıyor olmaları gerekliliğidir. Söylemle sınırlı hamasetten, siyasi tutsaklık ve bağnazlıktan, kişi tasallutu ve cemaat taassubundan uzak, kendisini mihenk taşı sayma ve kendisi gibi olmayanlara hayat hakkı tanımama duygusundan arınmış anlayışlara sahip olanların bu işe omuz vermesi, el atması ve sahip çıkması gerekir.

Bir vesile ile yüz yüze uzun fikir teatisi yapma imkânı bulduğum ve kendilerini tanımakla ülkem adına umutlandığım DAHA İYİ YARGI Derneğinin yönetim kurulu başkanı Sayın Mehmet GÜN ve değerli çalışma arkadaşlarının, yargı konusunda ciddi bir hazırlıklarının olduğunu ve bu çalışmaları hem ülkemiz gerçeklerine dayandırarak yaptıklarını hem de evrensel boyut için gelişmiş ülkelerle de fikir alışverişi yapıyor olduklarını öğrendim. Bu ekip ülkelerinin kendilerine verdiği imkânları, kendileri de ülkeleri için ve tamamen gönüllülük ruhuyla ödeme çabası içerisindeler. 8 ana başlıkta 80 maddelik iyi çalışılmış bir raporlarını okuma fırsatı buldum. Siyasi görüş ayrımı yapmadan bütün siyasilerle diyalog kurabilen, böyle objektif ve çalışkan bir çalışma ekibinin mutlaka ülkemizin yüksek menfaatleri adına dikkate alınması ve çok ciddi olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ayrıca devlet adamlığı ile toplumda karşılık bulmuş, takdir toplamış ve kabul görmüş olan; duruşu, bilgisi, birikimi ve insanlığı ile temayüz etmiş güzel insanları da bu hizmetin ortaya çıkarılmasında unutmamak gerekir.  Şüphesiz özverili zeki ve çalışkan genç hukukçularla birlikte, ilgili diğer sivil toplulukların da varlıkları görülmeli, bilinmeli, bilgilerinden, önerilerinden faydalanılmalı ve organize bir şekilde ülke için hepsi de seferber edilmelidir.

Türk Milleti’nin tarihi kökleri derindir. Yetişmiş, fedakâr insanlarımızın işbirliği ile son ülkemiz, gözbebeğimiz Türkiye’miz için; milli, manevi ve çağdaş değerleri doğru okuyarak yargısıyla, hukuk ve adaletiyle örnek ve önder bir seviye yakalanmalı ve Türkiye Cumhuriyeti ikinci yüzyılında her bakımdan yıldızlaştırılmalıdır.

Prof. Dr. Abdulkadir GÜLLÜ
İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*